top of page

TÜRKİYEDE FETÖ YARGILAMALARI VE AİHM. YÜKSEL YALÇINKAYA KARARI HAKKINDA BİR İNCELEME

  • Stj. Av. Emirkan Karabiber
  • 17 Eki 2023
  • 6 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 4 Ara 2024


ree

A) Fethullahçılar Terör Örgütü Nedir ?

Fethullahçılar veya Türkiye Cumhuriyeti tarafından tabir edilen şekliyle FETÖ, Fethullah Gülen'in liderliğinde bir araya gelen insanlardan oluşturulan bir İslami direniş ve istihbarat örgütüdür. 1960'ların sonlarında İzmir'de ortaya çıkmıştır. Cemaat, laikliğe karşı ve bir bakıma şeriatçı temellere sahiptir, ancak dışa yansıtmış oldukları imaj zararsız eylemler sergiledikleri izlenimi vermektedir.


Cemaat, dini rejimin yanı sıra, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin üzerinde anayasal olarak meşru ve meşru olmayan hakimiyet kurarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin yönetimini kendi ideolojisine göre şekillendirmeyi amaçlamıştır. Uzun yıllar boyunca cemaat, dernek, eğitim kurumları ve yardım kurumları gibi birçok alanda faaliyet göstermiş olan FETÖ/PYD terör örgütü, yasal bir şekilde çalışmalarına devam ettiği süreçte devlet daireleri, askeri teşkilat, polis teşkilatı ve hukuk birimlerine zamanla yerleşip devletin üst mertebelerine kadar sızmıştır.


Bunun yanında siyasi tarafta da aktif olarak rol oynayan terör örgütü siyasetin çeşitli alanlarındaki üyeleri ile Türkiye siyasetinde de belirli bir dönem önemli bir karakter olmuştur. Bu süreç devam ederken, perde arkasında yasadışı faaliyetlerini yürüten FETÖ/PYD terör örgütü halk tabakaları tarafından dini ve yardımsever bir cemaat olarak algılanmış ancak bu durum hiç de öyle değildir. Halkın hatırı sayılır bir kısmının ve dönemin hükümetinin de desteğini alan örgüt, devletin işleyişinde önemli yere sahip olan kademelere kendi örgütlerine mensup kişileri yerleştirerek daha da güçlenmiş, kendilerinden olmayıp da söz sahibi olan kişilerse yasa dışı şekillerde dinlenilmiş, takip edilmiş ve çeşitli casusluk eylemleri yapılmıştır.


B) Türkiye’de FETÖ Mensupluğunun Kriterleri
  1. Halk tabakası: örgüte iman ve gönül bağı ile bağlı kişilerden oluşan bu tabaka maddi ve fiili yardım edenlerden oluşur.

  2. Sadık tabaka: okul, dershane, banka, gazete, vakıf ve kurum görevlilerinden oluşan tabaka.

  3. İdeolojik örgütlenme tabakası: örgüt ideolojisini benimseyen ve ona bağlı olarak çevresine propaganda yapan kişilerdir.

  4. Teftiş kontrol tabakası: bütün hizmeti denetler, bu tabakaya girenler örgütte çocuk yaşta kazandırılanlardan seçilir. Örgüte sonradan katılanlar genellikle bu katta ve daha üst katlarda yer alamazlar.

  5. Organize eden ve yürüten tabaka: örgüt lideri tarafından atanır, devletteki yapıyı organize edip yürüten tabakalar.

  6. Has tabaka: Fettullah gülen ile alt tabakaların irtibatını sağlar, örgüt içi görev değişiklikleri yapar.

  7. Kurmay tabaka: örgüt lideri tarafından doğrudan seçilen 17 kişiden oluşan örgütün en seçkin kısmıdır.


C) Türkiye’de FETÖ Yargılamaları

FETÖ/PDY oluşumun kendine has (tekil) yapısını ve hukuki alanda faaliyet gösterdiğini, örgüt olayları için aranan kıstasların, diğer yasa dışı örgütlerle karşılaştırmalarda geçerli olmayacağı ortaya çıkmıştır. Örneğin, PKK veya diğer örgütlere müzahir olarak değerlendirilen sendika, dernek, parti gibi sivil toplum kuruluşlarına üyelik, FETÖ/PDY için örgütün, örgütlenmesine esas bir delil olarak kabul edilmemiştir. Bu nedenle mahkeme kararları, örgütlenme iddialarında farklı delillerin kullanılmasına yol açmıştır.


FETÖ/PDY, hukuki olarak faaliyet gösteren bir yapı olarak bilinmekle birlikte tam anlamıyla hukuki bir örgüt olarak da kabul edilmemiştir. Örgüt üyelerinin çoğu hukuki olarak faaliyet göstermiş olsa da yargı kararları bu örgüte uygulanan kıstasları diğer örgütlerle aynı şekilde uygulamamıştır.


Örneğin, mahkeme gerekçelerine göre KHK ile kapatılan derneklere kayıt, Bankasya'da para bulundurma, şirketlere ortak olma veya kapatılan şirketlerde çalışma, cezalandırmaya veya beraate dayanak oluşturmuştur. Bu nedenle FETÖ/PDY ile mücadelede yargı ayrıntılarında hukuki tartışmalara yol açan bir durum yaşanmıştır.


17/25 Aralık 2013 tarihi, FETÖ/PDY ile mücadelede önemli bir milat olarak kabul edilmiş ve yargılamalar bu tarihi esası alınarak yapılmıştır. Yargıtay kararlarında bile tanık beyanlarının esas olarak alınamayan özellikleri, 17/25 Aralık sürecinin önceki dönemlerdeki eylemlerin tanımlanmalarında belirleyici bir rol oynamıştır. Bu süreç ve yargı kararları hala tartışmalara konu olmaktadır.


15 Temmuz darbe girişimi sonrası, çıkarılan OHAL kararı neticesinde Cumhurbaşkanı tarafından çıkarılan KHK’ler ile on binlerce kişi hakkında soruşturma başlatılmış, görevden uzaklaştırmalar ve yargılamalar yapılmıştır. Yapılan yargılamalarda BYLOCK kullanımı, çeşitli sendika ve kurumlara üyelik ve belirli bankalarda hesap kaydı olması gibi durumlar incelenerek bir çok kişi hakkında terör örgütüne üyelik ve terör örgütüne yardım etme suçlarından hüküm kurulmuştur.


Özellikle BYLOCK kullanımı terör örgütü üyeliği için önemli bir kriter olup çoğu kararda tek başına terör örgütü üyeliği için yeterli delil olarak nitelendirilmiştir. Yukarıda belirtildiği üzere kimi kişiler ceza yargılamasıyla karşı karşıya kalırken, kimi kişiler de ceza yargılamasına taraf olmamakla birlikte mesleklerinden ihraç edilmişlerdir.


D) YÜKSEL YALÇINKAYA Kararı Hakkında Değerlendirme

Türkiye’de yargılamalar bu şekilde devam ederken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 26.09.2023 tarihinde Yüksel YALÇINKAYA kararı ile Türkiye’de bu konuda yapılan yargılamaların hak ihlallerine yol açtığının ve yargılanan kişilerin sistematik olarak hak ihlallerine uğradığını açıklamıştır.


FETÖ/PYD ile ilgili soruşturmalarda görüldüğü üzere “BYLOCK” uygulamasının örgüt içinde kullanıldığı açıkça anlaşılmaktadır, ancak sadece bu uygulamanın kullanılması başlı başına terör örgütü üyeliği olarak nitelendirilmemelidir. BYLOCK başlarda örgüt yöneticileri tarafından kullanılırken zamanla alt kademelere kadar inerek, bütün cemaat tarafından kullanılmaya başlanmış, bu cemaate gönül bağı ile bağlı olup da amacı terör eylemleri olmayan kişilerce de bu uygulama kullanılmıştır.


BYLOCK kullanıcılığı ulusal mahkemelerce terör örgütüne üyelik için yeterli görülmüş ancak Söz konusu AİHM kararının 286. Paragrafında “BYLOCK kullanıcısı kişilerin silahlı terör örgütü üyesi olarak değerlendirilebilecek kişiler olduğunun nasıl bu kadar kesin ve otomatik bir şekilde tespit edilebileceğini anlamak zordur.” Diyerek yapılan yargılamaların yanlış olduğunu vurgulamıştır. Çünkü uygulama, halk tabakasına kadar yayılmış olup başlı başına bir terör örgütü üyeliği kriteri olarak nitelendirilmemelidir.


Yine kararın 267. Paragrafında BYLOCK kullanımı teknik olarak bir suç olmamasına rağmen ulusal mahkemeler bunu bir suç olarak nitelendirerek sadece uygulamanın kullanımı, silahlı terör örgütü üyeliğiyle eşdeğer tutma etkisi yaratılmıştır. Burada da yapılan yargılamanın hak ihlallerine yol açtığı AİHM, ulusal yargıda olgu haline gelen BYLOCK kullanımı kriterini eleştirmiştir.


AİHM, “Ceza kanunun 314/2. maddesinin ve terörle mücadele kanununun nasıl uygulanması gerektiğine ilişkin bu öngörülemeyen ve geniş yorumun etkisi, yalnızca BYLOCK kullanımına dayalı neredeyse otomatik bir suç karinesi oluşturmak ve başvuranın kendisinin aklaması neredeyse imkânsız hale gelmiştir.” Diyerek yine bu konuda ulusal mahkemeleri eleştirip hak ihlallerine vurgu yapmıştır.


Devamında ise başvuranın silahlı terör örgütüne üyeliği sebebiyle mahkumiyeti, AİHS madde 7 maddesi uyarınca iç hukukun geniş ve öngörülemez bir yorum tekniği kullandığına kanaat edilmiştir. BYLOCK kullanıcılarına objektif sorumluluk yükleyen bu yorum stili, iç hukukun suçun unsurlarını tespit etmek yerine varsayımlarla hareket ettiğini tespit edilmiştir. Yani iç hukukta yapılan yargılamanın keyfiliğe kaydığı, bu durumunda hukuk sistemine olan güveni sarsacağı açıkça ortadadır. AİHM burada “keyfi yargılama yapılamaz” ilkesinin ihlal edildiğini vurgulamıştır.


Sendika ve bankaya para yatırma bakımından ise, söz konusu banka, sendika ve derneklerin darbe girişiminden sonra söz konusu terör örgütü FETÖ/PYD ile bağlantılı oldukları gerekçesi ile faaliyetlerine son verilmiştir, bunun yanı sıra bu kuruluşlarla bağlantılı kişiler de yargılamaya taraf edilmiştir. söz konusu sendika ve derneğin, darbe girişiminin ardından FETÖ/PYD ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle 667 sayılı KHK ile milli güvenliğe tehdit oluşturdukları sebebiyle, kapatılmadan önce yasal olarak kuruldukları ve faaliyet gösterdikleri kabul görmektedir.


Mahkeme, sözleşmenin 11. Maddesi kapsamına giren ve şiddeti teşvik etmeyen veya demokratik bir toplumun temellerinin başka bir şekilde reddetmeyen eylemlerin yasallık ilkesinden yararlanması gerektiği görüşündedir.


Burada söz konusu durum, yasal olarak kurulmuş ve faaliyet gösteren herhangi bir derneğin daha sonradan yasadışı ilan edilmesi, durumunda bu kuruluş ile bağlantılı olan kişilerin haklarının ihlal edileceği konusundadır. Çünkü bu derneklere yardımsever oldukları için, gönül bağıyla bağlı birçok insan bulunmaktadır.


Bu insanlar kusurları olmadıkları halde lekelenmeme hakkı, kanunsuz suç olmaz vb. gibi hukukun temel ilkelerinin iç yargıda sistematik bir şekilde ihlal edilmesi suretiyle yargılanarak, çeşitli haklardan yoksun bırakılmışlardır. Aynı kararın bir diğer paragrafında ise Mahkeme ifade özgürlüğü hakkının kullanılmasını silahlı bir terör örgütüne üye olma, terör örgütü kurma veya yönetme ile bir tutmayı gerektiren bir ceza kanunu hükmünün bu kadar geniş yorumlanmasının, böyle bir bağlantıya dair somut bir kanıtın yokluğunda, haklı gösterilemeyeceği görüşünü benimsemiştir.


Mahkeme hukukun üstünlüğüne dikkat çekerek, ceza hukukun temel ilkelerinin (kanunilik ilkesi, adil yargılama ilkesi) ihlal edildiğine, kanunilik ilkesinin bir gereği olarak cezai sorumluluğun ortaya çıkabilmesi için suçun işlendiği tarihte, suça konu eylemin kanunda açık ve kesin bir şekilde suç olarak tanımlanmış olması gerektiğini belirtmiştir.


Yine bir kişinin Banka hesabının bulunması, kanunilik ilkesi gereği kişi hakkında cezai sorumluluğu gerektirmeyeceği de mahkemenin savunmuş olduğu görüşlerden bir tanesidir. Kısaca, yalnızca şifreli bir iletişim aplikasyonunun kullanılması veya elektronik cihazlarda bu uygulamanın bulunuyor olması, kişinin bir banka hesabının bulunuyor olması başkaca delillerle desteklenmediği sürece ceza kanunu veya uluslararası hukuk kapsamında silahlı terör örgütü üyeliği için yeterli koşullar değildir.


E) AİHM Tarafından Tespit Edilen İhlaller

Adil yargılama hakkının ihlali: AİHM, başvurucunun ByLock ile ilgili verilere ve materyale erişim hakkının sınırlanmış olmasını, güvenilirlik konusundaki itirazlarının dikkate alınmamış olmasını ve bağımsız bir inceleme talebinin reddedilmesini adil ihlali olarak değerlendirmiştir. Adil yargılanma hakkı; Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir


Kanunsuz ceza olmaz ilkesi: AİHM, ByLock’u kullanan herkesin otomatik olarak TCK m.314/2 kapsamında suçlu bulunmasının, suçta ve cezada kanunilik ilkesi güvencelerine aykırı olduğuna karar verilmiştir. Kanunsuz ceza olmaz; Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.


Örgütlenme özgürlüğünün ihlali: AİHM, başvurucunun FETÖ/PDY ile ilişkilendirilerek kapatılan bir dernek ve sendikaya üye olmasının, destekleyici delil olarak kullanılması örgütlenme özgürlüğüne aykırıdır. Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü; Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir. Bu hak, çıkarlarını korumak amacıyla başkalarıyla birlikte sendikalar kurma ve sendikalara üye olma hakkını da içerir.


*AİHM, hak ihlallerine yol açan durumun, tek bir olay özelinde olmayıp ulusal yargıda bu yöntemin benimsenerek, başkaca olaylar üzerinde de aynı yargılamanın icra edildiğini tespit etmiş, ulusal yargıda sistemsel olarak hak ihlalleri yapıldığı kanısına varmıştır. Bu hak ihlallerine dikkat çeken mahkeme ulusal makamlara da bu sorunun çözülmesi, hak ihlallerinin devam etmemesi adına bildirimde bulunmuştur.



Yazarlar:

Av. Burak Mert Aktaş - Stj. Av. Emirkan Karabiber

 
 
 

Yorumlar


bottom of page